Submit your work, meet writers and drop the ads. Become a member
Michael R Burch Feb 2020
Ben Sana Mecburum (“You Are Indispensable”)
by Attila Ilhan
translation/interpretation by Nurgül Yayman and Michael R. Burch

You are indispensable; how can you not know
that you’re like nails riveting my brain?
I see your eyes as ever-expanding dimensions.
You are indispensable; how can you not know
that I burn within, at the thought of you?

Trees prepare themselves for autumn;
can this city be our lost Istanbul?
Now clouds disintegrate in the darkness
as the street lights flicker
and the streets reek with rain.
You are indispensable, and yet you are absent ...

Love sometimes seems akin to terror:
a man tires suddenly at nightfall,
of living enslaved to the razor at his neck.
Sometimes he wrings his hands,
expunging other lives from his existence.
Sometimes whichever door he knocks
echoes back only heartache.

A screechy phonograph is playing in Fatih ...
a song about some Friday long ago.
I stop to listen from a vacant corner,
longing to bring you an untouched sky,
but time disintegrates in my hands.
Whatever I do, wherever I go,
you are indispensable, and yet you are absent ...

Are you the blue child of June?
Ah, no one knows you—no one knows!
Your deserted eyes are like distant freighters ...
perhaps you are boarding in Yesilköy?
Are you drenched there, shivering with the rain
that leaves you blind, beset, broken,
with wind-disheveled hair?

Whenever I think of life
seated at the wolves’ table,
shameless, yet without soiling our hands ...
Yes, whenever I think of life,
I begin with your name, defying the silence,
and your secret tides surge within me
making this voyage inevitable.
You are indispensable; how can you not know?

***

Original text:

Ben sana mecburum bilemezsin
Adini mih gibi aklimda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
Içimi seninle isitiyorum.
Agaçlar sonbahara hazirlaniyor
Bu sehir o eski Istanbul mudur
Karanlikta bulutlar parçalaniyor
Sokak lambalari birden yaniyor
Kaldirimlarda yagmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
Insan bir aksam üstü ansizin yorulur
Tutsak ustura agzinda yasamaktan
Kimi zaman ellerini kirar tutkusu
Bir kaç hayat çikarir yasamasindan
Hangi kapiyi çalsa kimi zaman
Arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çaliyor
Eski zamanlardan bir cuma çaliyor
Durup köse basinda deliksiz dinlesem
Sana kullanilmamis bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalaniyor
Ne yapsam  ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran  da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir silep siziyor issiz gözlerinden
Belki Yesilköy'de uçaga biniyorsun
Bütün islanmissin tüylerin ürperiyor
Belki körsün kirilmissin telas içindesin
Kötü rüzgar saçlarini götürüyor

Ne vakit bir yasamak düsünsem
Bu kurtlar sofrasinda belki zor
Ayipsiz   fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yasamak düsünsem
Sus deyip adinla basliyorum
Içim sira kimildiyor gizli denizlerin
Hayir baska türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Keywords/Tags: Turkey, Turkish, Attila Ilhan, modern English translation
Elkhan Asgar May 2023
Xəyallar bir at olsaydı,
At tək nəcib, güclü, yüyrək,
Səyirdərdim sağa, sola,
Bir-bir tərkinə minərək.

Xəyallar bir at olsaydı,
Vəhşi bir at, dəli bir at,
Çapıb ötüm qorxuları,
Arxada qalsın qaramat.

Xəyallar bir at olsaydı,
Xəyallarımsa at deyil.
Nədir, özüm də bilmirəm,
Sərgərdan, nizamsız, veyil.
If dreams were a horse
Ceyhun Mahi Jul 2017
Damla damla geldi yağmurlar gibi,
Bir hafif yağıştan aldım bir ilham,
Şairim öyle de yazdım tabii,
Ve kelimeleri döktü hep kalem.

Dağılmış, yayılmış mis kokular hoş,
Ağaçlar yakarsan yanamaz ateş,
Boz bulutlar geldi, gelmedi güneş,
Bu bahar yağışı eder hep devam.

Böyle havalarda etmem şikayet,
O düşen inciler değil mi rahmet,
Akan yağmur bence güzel bir nimet,
Fikirler gibi havada gezer nem.

Böyle bir destan biraz başka olmuş,
Küçük yağışlar gibi kısa olmuş,
Bu sevimli inşallah sana olmuş,
Yağmurlu günlerde olsun sana şem.

Bir yağmurlu günde yazdım bir destan,
Ben böyle inşallah oldum bir ozan,
Boyle bir şiir görsün benim divan,
Okuyanlar duysun benden vesselam!
A Turkish poem about rainfalls.
Yürüyorum yol yok
                                iz yok
Düşünüyorum sen yok
                                   aşk yok
Bir ormana sapıyorum birden
Adımlarımı kaybediyorum
Gözyaşlarımı tutamıyorum
Senden ayrılamıyorum

Adımlarım hızlanıyor
Gözyaşlarım kayboluyor karanlıkta

Birden bir ışık
             Bir umut
                     Gecemi aydınlatan

Bir ay
            Bir yıldız
                      Belki de gözlerin

Hava daha ağarmamış
Gün doğmamış
Işık yok insan yok
Bir ben bir de aşkın uyanık
Göz gözü görmez zifiri bir karanlık
Yavaş yavaş doğuyor güneş
Bitiyor gece
Gölge gibi beliriyor yalnızlığım
Kenna Nov 2012
During a walk through the hallway
of the primary school
I find hallways
filled with turkeys and leafs and stiff scrawled characters.
What is Mr. Smith's class thankful for?
Flowers and toys and cars and dresses and pink and purple and soccer and skirts and barbies and family.

How could you sum up all of the things you are thankful for in one word?
At the end of the hallway I am faced with a choice:
What are you thankful for?
-----------------------------------------------------------­------------------------------------------------------------
What­ am I thankful for?
Happiness, and family and security and nature and
friends.
I am thankful for friends.
I am thankful for laughs and chatts and cries and sobs and games and smiles.

I am thanful for ****** contortions and 80s dance sessions,
for inabilty to speak.
I am thankful for hobos, eating on the side of the road,
and for devious scheymes of intoxicatation.

Hep beni anlayan bir arkadaşım var müteşekkirim
and who listens to my sob stories.
I am thankful for singing in the rain.
And styling hair in the sink
for screeching and howling
and hissing.

I am thankful for obkirchergasses,
for Ströcks and for ice cream plarlours.
I am thankful for mentos,
and walnuts.

I am thankful for bad lip readings and hilarious youtube vidoes.
I am thankful for unknown languages and nymphs
and for eloquence.
I am thankful for good taste in music
and for strong opinions.

I am thankful for dancing indian pirates with demon chicks and fireballs.
I am thankful for two-headed teenagers and barbeques.
I am thankful for God and healthy choice prayers,
and Hawaii get aways.

I am thankful for huge, hanging sweaters and crazy, funky leggings.
I am thankful for deep talks about the world's lack of beauty
and for poetry buddies.

I am thankful for dodgeball playing mice,
and poor old wenches.
I am thankful for pirate and mermaid adventures.

I am thankful for the looks we get:
looks of loud disapproval,
and whispers of quiet exasperation.

I am thankful for golden men and loud singing,
for crazy dances with crazy cousins and cute brothers.
I am thankful for Aunt Jemima.

I am thankful for banging on metal bars with rocks and shouting at the top of our lungs.
I am thankful for climbing over gates in order to not step on cracks.
I am thankful for amazing humanities teachers.
I am thankful for a laugh when the day is over.
-----------------------------------------------------------­---------------------------------------------------
How those kids manage to fit all of their thankfulness into one word  is beyond me.
Even the one-word things we are thankful for, must be described with a million words.
For my dearest, lovely Isabelle <3
Muzaffer Feb 2019
başım çatlıyor birkaç gündür
sirayet ediyor yaşıma
kalp ağrısı diyor doktor
ağır yükler taşıma

biteviye tırlatmış olmalı
diye düşünmüş olsa gerek ki
bin miligram davul yazmış
bir de tokmak ruhuma
deng-i kalp vücut bulsun
sabah sertliğim
sakinleşsin diye

halbuki
bungee jumping
seviyorum ben
düzüşmek yükseklerde
ve
göze almak yere çakılmayı
meretin sekiz seviyesinde

yoksa corvet teyzenin
bir yıldır kullandığı
gergedan kokan süngerinden
ne farkı kalır geçen yılların
yazdığı reçeteyi
buruşturup attım çöpe

bronx’a gitmeliydim acil
uyurken zürefa cebimde
mary jane özlemiştir
diye düşündüm
eski
bir pigme masalı zihnimde

dışarısı soğuk ve uğulgan
karsa sokakta anadan üryan
bir taksi bile yoktu etrafta
o yüzden
daldım bir bara
göz gözü görmüyordu

kapıda birkaç kafayı bulan
adam ve kadınlar
bir ton lakırdı vardı
kadehlerden taşan

****** mary dedim
varsa en sert olanından
et yığını biriydi barmen
ceza yazan trafik polisine
bakar gibi bakıyordum ki
bacardim de var dedi
arzu ederseniz

****** dedim
ağır çekim
sigaramın dumanından

manhattan’dan mısın
diye sordu
kadehi uzatırken
mardin’liyim dedim
hani şu kapısı şen olan

anlamadım dedi
ben de
avukatım gelmeden
konuşmam

sustu hergele
penceredeydi gözüm oysa
ince ince yağıyordu kar
kırım kongo şeklinde
ve
ayaklarımdan ateş
hızla
yol alıyor beynime

işte o an
ölüm provamı düşledim
bir an
mary jane
defin kortejinde

ceviz kaplama gövdem
bu yıl değilse gelecek sene
diye geçti aklımdan

ve çene’deki
muhteşem temaşa
"işte böyle"...



Vaha
Muzaffer Jul 2019
mary joe
tescilli bir fahişe

gündüz taşakta dostuyla
gece sabaha dek durakta

biraz egolu ve bencil biri
mesajla yürür avına
oldukça kibar gerçi

güzellik
sıfırın altında bana sorsan
bı sıkımlık karı
sikik bir gizem yaşatıyor içinde
sanırsın darı ambarı

gizem tanımı ne olabilir
yalan, dolan dipsiz kuyu

mary joe bu
bugün aşığım der
yarın,
siniz-li, sunuz-lu
ama uyandırayım
franco'ya üflediği gibi
sessiz takar boynuzu

orospu işte
yine de
tam bir profesyonel
diyemem

ilgi ve alaka bağımlısı
fakat ne
tezat bi durum
azgın olsa da
bir kalbi var değil mi?

neticede insan
peki
ya, gerçekler?
kırdığı cevizlere
bulaşan pis kan?

duyuyorum
şarkı söylerken
ip asıyor mandala
bu halini bile bile
hangi öküz girer tarlaya
diyorum ama
dinleyen kim?

ahh mary joe
biliyorum isteğin bu değil

yürek
hoplatan biri olsun diyorsun
gezelim sarmaş dolaş
deniz kıyılarında

hiç olmazsa bir kez öpsün
kırk yıl bitmesin aşkı
özlesin saat başı
nihavendi, hicazımı

kim bilir
gerçek olur belki
bi posta atar sana
ama sadece bi posta

belki de oldu
misyoner uzandın yatağa

ahh mary joe..

uykusuz mary joe
işven yutulur sanma
göt attığın yolların
cünup sabahlarındasın..


..
cimen altinda gecen 225 gunden sonra benden daha *** sey biliyor olmalisin.
kanini emip bitireli epey oldu, artik bir sepetteki kuru bir cubuksun.
bu isler boyle mi oluyor?
bu odada hala ask saatlerinin golgeleri var.
birakip gittiginde asagi yukari herseyi alip gittin.
geceleri beni ben olmaya koymayan kaplanlarin onunde diz cokuyorum.
senin sen olman asla bir daha olmayacak.
kaplanlar beni buldular ama artik umurumda bile degil.
translated by somebody
Muzaffer Apr 2019
kırık kalbiniz endişe etmediğinde
daha rahat yürünebilmekte dik yokuşlar
ve zirveye vardığınızda
sizi mavi bayraklı derin bir huzur karşılamakta
elleri lotus çiçeğini andıran
küçük afacanların sevinçli yüzlerine ayrı ayrı baktığınızda
tek şeritli bir yolda nasıl yaşlandığınızı görebilir
saatler, hatta günlerce usanmadan izleyebilirsiniz
örneğin, ilk kalp ağrınız bir faunusun içinde
sabah dozu olarak göz pınarlarınıza sunulabilir
fakat tek bir hücresine dokunmanıza izin verilmez
damlayan her bir göz kristali bir sonraki aşk hikayenizin
görüntüsüne ödenen peşinat değerini kesbeder
en çok sevilen, en çok alanlar listesinde en üst sırayı teşkil etse de
best lover oldukça pahalı bir hatırlatmadır ve o prezenteyşında
kesinlikle kristal damlacıklarına izin verilmez
ki
kural ihlal etme hakkınız mevcut olsa da
bedel olarak en başından tüm yürüyüş ve soluk
niyet ettiğiniz konuma dek silinir ve gösteriyi hatırlamanıza izin verilmez
bu bağlamda oldukça hayal kırıklığı yaşansa da
seçilmişlerin yüksek bir bölümü level atlamakta
ve ölüm boyu yaşam ödülüne hak kazanabilmektedir
diğerleri için sürecin olumsuz renkleri iniş merdivenlerine yansır
ve başlangıç noktasına geri döndüğünüzde
sizi grammy’ye aday esmer bir ezgi karşılar..

hakuna matata ( keyfine bak )

sıran henüz gelmedi...
Merhaba Şiir May 2014
Ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin
Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin

Ah, deniz olayım, tuzumu rüzgârda savurayım, deliyim
Ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayım, deliyim

Kime sorsam dönüşüm yok
Nereye gitsem mavi
Yelkenimde deli rüzgâr
Her yanım tuz, deliyim

Ah, peşimde rüzgâr, ne yağmurlar dost ne bir kıyı var,
deliyim
Ah, düşlerim kaldı, yalnızım düşlerim kaldı, deliyim

Ah, yaralı kalbin, sönüp gidecek yaralı kalbin, delisin
Ah, küçücük gemi, dönmezsin bir daha geri, delisin

Kime sorsam dönüşüm yok
Her gemi biraz deniz
Her yanım mavi, her yanım yel
Her yanım tuz..
Jun Lit Sep 2017
Malakas ang bugso ng hangin
Bunsod ng pangangailangan
Bumubuhos ang ulan ng pananagutan
Daluyong, sunud-sunod ang hagupit

Mabuti pa ang kabuting mamunso
Magkakambal lamang karaniwan kung sumibol
Ngunit anong kalupitan mayroon ang kapalaran?
Di na nga makaahon sa dagat ng kahirapan
Ilulubog na naman ng alon ng kamalasan

Bibilangin bang muli ang galos ng panghihinayang
Tatapalan na lamang muli ang sugat ng puso
Ng dahon ng ikmo ng kapaitan
at binulungan ng orasyon ng sama ng loob
Bigo pa rin sa paghihintay ng kayamanang mailap

Litanya ng kabiguan:
     Pagkawala ng mga ari-arian..........
     Pagka-ilit ng lupa at tahanan..........
     Pagkaulila sa magulang..........
     Pagkasangla ng kinabukasan..........
     Sakuna..........
          Tila mga butil ng rosaryo
          Walang hanggang pagtitiis

Bukas darating ang maniningil – ng hinuhulugang 5-6
Nakasangla pa rin ang ATM sa ‘Lend Bank’ – di na matubos-tubos
Tinawag na lahat ng santo at santang maaaring utangan
Ng panustos na biyaya –
          GSIS Loan, ipanalangin mo po kami
          Provident Fund Loan, kaawaan mo po kami
          Kooperatibang Malapit, maawa ka sa amin
          Bumbay sa palengke, ipag-adya mo po kami
          Kubrador ng huweteng, patayain mo po kami
          Lotto, GrandLotto, MegaLotto, SuperLotto, UltraLotto,  
                  patamain mo po kami
          BIR, patawarin mo po kami
          Presyo ng langis, kahabagan mo po kami

Lahat ng ito’y isinasamo namin
Dahil lahat na yata ng kahirapa’y nasa AMEN.
Muzaffer Mar 2020
son sayfayı okumadan
aşk romanı almayın..

ilk sayfaların heyecan
ve endorfin salgıladığı
doğru olmakla birlikte
bir süre sonra
sadece akışkanlıkla ilgili
sıkıcı bir alışkanlık
haline büründüğü
bilimsel tespitlere dayandığından
sık sık
endişeye  gider
hatta yatıya kalırsınız
ruh halinizi tahrip eden
bulguların gerçekliğinde
kriminal deliller
sizi hayattan soğutur
ve sırça bir hapishanede
o romanı tekrar tekrar okur
keşkelerin keşkek
sütlerin kaymak tuttuğu sayfaları
göz yaşıyla yıkarsınız
süreğen ve olağan
bu kısır döngü
duygusal bir boşlukta
kraliyet mensubu
olarak algıladığınız
bir sırtlanın
sihirli sözlerine hapsedebilir
kaybedecek birşeyi
olmayan insanların
dolçe vita ruhları
birkaç mailden sonra
görüntülü açılımların
kapısını aralar
sahte mimiklerin
açık çeklerine
keşideci olduğunuzda
garsonyer
ya da
duvarları buzdan
otel odalarının kapısını aralar
şiirlerin etkisini doya doya yaşar
hatta bir süre
bu trajik sayfadan ayrılamazsınız
fakat bıkkınlık duygusu
suratlardan irin olup
akmaya başladığında
en başından
hazırlanmış elveda mektupları
planlı bir şekilde satır aralarına yansır
son bir diyalog
can havliyle kurtulmak isterken
kaybedecek neyim vardı tarafı
mor puantiyeli
çürüklere düçar eder

ve zamanla
ve daha da zamanla
ve günlerden bir zamanla

felakete uğrattığınız insanı
mumla ararsınız
can vermediyseniz kalbinde
bal damlıyor demektir
kadersel çizginize
Muzaffer Sep 2019
dişlerini siyanürle fırçalayan biri için
göçükten yüzeye kulaç atmak
kaplan köpek balığıyla güreş tutmakla
eş değer nerdeyse

hatırlıyorum da
gökyüzü
tursillenmiş kadar berrak
ve gümüş tasın etrafında ışıltılı kızlar
göz banyomu baştan çıkarıp
hüşu içinde durularken

karanlık pencerelerin
uykulu camları
kapkara bir horultu soluyordu
çıkartırken keyfini loş odalar
sondajlı hafriyatın

o saatlerde
küçük titremeler birden
atlı karınca turuna dönüştü
ayakta zor duran sarhoş binalar
sokağa petite beurre gibi
düşmeye başladığında
gördüm ambülans çığlığına karışan
yarı canlı umutların şaşkınlığını

akıl oynatan ceset eşkalleri
tanınmaz halde kimi
kimi bir çocuk
resimde gülümsemiş kimi

oysa,
düğün mevsimiydi o ara
henüz yolcu etmiştik
hayırlı bir depreme
kolu bilezik dolu gelini

dişlerini siyanürle
fırçalayan biri olarak diyorum
ölmüyor
daha beter hissediyor
canlı performansa gitar çalınca
pena gibi kırılıyor insan

tüm bunlara tanık olmak
bir ses
bir tıkırtıya
kulak kabartarak
vadesi kapalı bir canı
incitmeden çekip çıkarmak
yeni doğmuş gibi
anasının karnından

ve acı bir mutsuzluk hissi
cansız  bedenleri
tabutundan önce kucaklamak

bir vakit sonra
sarmaladık davetsizi
giydirdik sırtına moher hırka
uğurladık suçsuz gelini..

..

Deprem kayıpları anısına..
Muzaffer Mar 2019
rem yeri
mağduruyum uzun zamandır
imarlı ifrazlı
hatta
ifrazatlı uykularım var
geçer diyor mütehassıs
saatleri geçirme
bir poşet leblebi yazıyor rengarenk
otanı için depresif günlere
koridor...
dar ve loş
ne güzel de bakmış o yıllar
susçu cazibe
kreşondo çakıp durdu
yüzdü denizlerimde

su dalgası
perma
küt

hepsi içimde
kalıcı yaralar gibi
devşiriyor her defasında
yeni bir kesiğe
son geyşa da gitti
şeyla bakıyorum maziye
dün de
kalsa da dikiş izi
sırıtıp
tepemi attırıyor
makas unutuyor kimi
ölmezsem bir ümit sözde

ama geçti bor’un festivali
woodstock gündem’de
eski kayıtlara bakıyorum
jimmy esrarla sahnede
ama tırmalamıyor kulağı
üflüyor sadece
kim anıyor beni bilmem
belki hapın etkisinde
yürüyorum

yollar buz
başım kel
gözüm perde

ne zaman kliniğe gelsem
kayıp oluyorum bu evrende
akşam soğuk bir odam var
bir mum, biraz meze
bir de şarap olur mutlaka
gülümser plaktan zeki
göçerim hayallere

yakışıklı ölümdür tek arzum
şişmeden kafa, gövde

uzatırlar bir şarkıya kefeni
usulca girerim içine...
Muzaffer Mar 2019
hergün yazıyorsun
diyordu
*** bir iş bul kendine

seni kimse okumaz
bu saçma hikayen de
karnımızı doyurmaz

ütü işinde becerikliydi
koca götlü daphne

sürekli geriye atardı saçımı
zekamla birlikte
üzüm misali karardım
3-5 yıl

sonra kırmızı bir araba geldi
günün birinde long island’dan

kocaman gözlükleri vardı
beyaz önlüklü gergedanların

karga tulumba severmiş gibi
bileklerim bağlı
sedye
tarlasında buldum kendimi

güney
cepheden yağmur yağıyordu
ve
saat 3 yönüne dönüyorduk
her köşe başından

ve hep aynı resim
aynı dişti ağızdan fırlayan

macun reklamı olduğunu
anlamamıştım
ama sonra hatırladım tabii

süt şişesi kalınlığında hemşire
kepinden tanımıştım
kaba etime
zerk ettiğinde iğne olduğunu

sonra bana abuk sabuk
şekiller gösterdiler
gri bir odada

sürekli
soruyordu dolma burun
bu ne
bu ne
peki bu ne
ya bu ne

hep aynı
cevabı veriyordum
çaydanlık
çaydanlık!

yemekler oldukça kötüydü
beyazlar da öyle

ama dostlar
onlar prima
mc.allison vardı b blokta

acayip severdim
güvercin beslermiş o zaman
büyükçe bir parti vermiş birgün
ve kuşları zehirlemiş

down town
sheriff’i bile gelmiş düşünsene

hayli keyifli geçmiş gece
sabaha karşı herkes hastanede

40 ölü var diyordu gülerek
20 güvercinle 40 domuz vurdum

deli herhalde diyordum içimden
sahi ben neden buradayım

altıma kaçırıyordum mütemadiyen
hergün temiz çarşaf
hergün ters yüz yatak
1yıl sonra
kurul toplandı

her yerde çaydanlık resmi vardı
tuhafıma gitmiş
sormuştum bunlar ne diye

hepsi ayrı ayrı dizayn edilmiş
ve hepsi farklı keyif

köşede olana takıldı gözüm
soruları sularken

ama sürekli
o çaydanlığa bakıyordum
sonra anladım

görüyordum
çaydanlıktan
akıyordu beynime daphne

ve maalesef
yanık tütüyordu çenesi
*** iş bul
iş bul der gibi
kuzineden sarkan dili...
Selman Akıl Apr 2018
Tavus kuşu çok uzakta şimdi
postmodern bir ışık bile
            \\ değil ////

- halbuki hiç bir zaman hiç bir ^şeytan
bu kadar güzel olmamıştı -

/Sosyoloji acımasız:
          //uzak//
mitlerin yankı düzlemi
kinestesikle dudaklara uzak bir duruma kilitlendi./

(ve hem)

/Siyaset bilimi net:
Çokkültürlülük <Sıra ona gelmeden tüketildi.>
Kimlik politikaları <Ciddi mevzularda asılı kaldı.>/

- vucuduma
bir zaman
tavus kuşu dövmesi
yapmak isterdim // yapmadım.
Yine de zamanla ama
güneşin ne büyük
bir {düşünce} olduğunu kavradım. -
belki bitmedi ama şimdilik bu kadar.
Muzaffer Feb 2019
acıklı filmlerden nefret ederim
yine de
bir bilet veriliyor bir akşam
giriyorsun suareye
ilk başlar yormuyor
on dakika aradan sonra
saplıyor kadın bıçağı
bir şey hissetmiyorsun önce
teğet geçiyor kalbi kahkahaları
ölmüyor adam, beter oluyor
oksijen azalan beyninde
Tanrım! ne dangalak kareler
çıkmak istiyor duygular
sıyrılmak derisinden
ama imkansız
seni de
çekiyor içine mayıs
bir sürüngenin dilinde
yerleşiyorsun
salon salomanje sandığın
karanlık dehlize
uluorta oynaşıyor kadın
adamdan imtina ettiği
günışıklarını
bolca dağıtıyor evrene
sevmek, sevilmek
şehir efsanesi
duygu yitiminde kopuyor kıyamet
evriliyor bukalemun gibi benliğine
hücreleri çiğnerken kalp atışların
sevişiyor yabancı bir gövdeyle
ne cüretkar bir senaryo
işbirlikçiden söz etmiyor film
senaryoda olduğu halde
fakat ben görüyorum
uzaktan yakınlar birbirilerine
aynı familyagil, yani o da sürüngen
hani şu
arada bir köpek kılığına giren
ve fakat
adamın ifadesi alınıyor hastanede
temmuz köpeğimi çağrın diye
bas bas bağırıyor adam
bukalemun onun yüreğinde...


Vaha
Gece ağaçların dalları kefen sayarmış
Aysa üstte çiçekleri
Ak gül elimde
Sokaklarda sürünmüş bir hilal
Yürüyorum rıhtıma karşı
Bir gül attım boğaza
Yaprakları sarı
Yürüyorum rıhtıma karşı
Geceye bir örtü
Sarı
Bir gül öpülmemiş
Sarı
Bir rüzgâr esti sarı, sarı
Ellerimdeki kan mı gül
Yoksa yerlere sürünmüş hilal mi kesilmiş sarı?
Ceyhun Mahi Dec 2016
Sessizlik kovulur; bir yıldırım duyar yağmur,
Cennetten ince inciler gibi akar yağmur.

Aleme mal ile mülk sormadan ikram eder,
Birden gelir, birden verir, birden kaçar yağmur.

Beni terk ederse güneş ya terk ederse ay,
Hüzünlü yalnızlıkta beni kucaklar yağmur.

Semaların ahları sessiz sessiz duyarım,
Hüzün, bereket dünya içine katar yağmur.

Görmez açık elin renkleri ya işleri,
Güle kör, dikene kör; zira kör ağlar yağmur.

Efendi dervişe, namusuz katile verir,
Bilmez bir dindar ya bilmez bir günahkar yağmur.

Allahın Rahmeti sır gibi duyulmaz bazen,
Sessiz şakır şakır, ıslak ıslak akar yağmur.

El açık Rahmet Deryası semada bulunur,
Mis Gül Efendisi gibi Rahmet saçar yağmur.
I love writing in all the languages I wield.
Colt Jul 2013
Bury me in Paris, when my heart stops and my eyes open wide,
next to Beckett or Sarte & de Beauvoir, ménage à trois.
Bury me in Paris, where the tourists go,
on the Champs-Élysées, or near the home of Picasso.
Bury me in Paris where the Seraphs scoff and roll their brown eyes
and the saints sell paints on the edge of the Seine’s grime.
Bury me in Paris between the pavement and le Métro,
take my body to whatever stop, just go.

Bury me in Paris on a winter’s night,
beneath the Louvre pyramid light.
Bury me in Paris with Lady Liberty in tow,
make my bed next to de Balzac, next to Marceau.
Bury me in Paris at the foot of l’Obélisque
accompanied by pharaohs, exhumed.
Bury me in Paris, leave me there, I guess,
in the hotel room overlooking the Arc. I, fully dressed.

Bury me in Paris while listening to Robespierre’s final scream,
the silence drowned out only by the guillotine.
Bury me in Paris, Montrouge, your angel calls to me,
that one who serves macarons at the head of the Tuileries.
Bury me in Paris, with the Angel, unimpressed,
next to her, I, in eternal rest.
Bury me in Paris, toss me off Bir-Hakiem, splashing,
or under tour Eiffel in the springtime night, waking.
Bury me in Paris, my body yearns to be free and true,
but if I am to die in New Orleans, bon Ange de Montrouge,
Bury me there with the jazz worms, singing:
“Angel, come to me, come to me, Angel, come.”
Feggyr Citack Sep 2017
-the global strongman, and how to survive him

"Our leader is a good man,
he knows what is right."
He needs no wicked science,
all he needs is strong believers.

     They don't like competence, they hate discretion.
     Cast down your glance for their eager eyes.

"Ang aming mga lider ay isang mabuting tao,
alam niya kung ano ang tama."
He is an ardent lover of justice,
killing criminal vermin at all cost.

     They want to bring you down, my friend,
     they like us unlike them.

"Wǒmen de lǐngdǎo shì yīgè hǎorén,
tā zhīdào shénme shì duì de."
He needs no shrewd lawyers,
he senses who is guilty.

     By hunger and chaos they make you foul your mouth,
     our hate and cursing will set us all apart.

"Nash lider - khoroshiy chelovek,
on znayet, chto pravil'no."
Now don't get naughty,
you know, just behave.

     Raise your head, man, raise your feeble voice:
     let's sing our songs, let's come together.

"Liderimiz iyi bir insandır,
doğru olanı biliyor."
He's towering above all of us,
he'll crush the faintest uprising upfront.

     Heureux qui comme Ulysse a fait un beau voyage
     - et puis est retourne plein d'usage et raison.

     Fortunate the guy who fared well on his travels
     - and returned, a man of the world, full of wisdom.

"Our leader is a good man,
he knows what is right."
On April 29th 1945, the gate of camp Dachau was finally unlocked by US Colonel Felix Sparks and his men. Inside they found, among other near-dead survivors, French author Robert Antelme who after the war wrote himself back into life (cf Alex Kershaw's The Liberator).

Indented lines are paraphrased quotes from Anthelme's novel The human species. The poem of Du Bellay (Heureux qui comme Ulysse) was said during a rare self-entertainment session, organized by the exhausted prisoners in order to hang on and survive the devastating final months of the war.

For describing the force behind the camps, we don't need history; just newsfeeds and Google Translate to help its all time credo come alive (in Filipino/Tagalog, simple Chinese, Russian and Turkish. The US version may also need translation, at least for some in the US).
Muzaffer Nov 2019
Kelepçeyi çözün!

Plastik bardakta su var masada
İçebilir,
ya da,  yüzüme boca edebilirsiniz.
Paşa gönlünüz bilir.
Şimdi, oturu lütfen.

Prototipi teşhis ettiniz az evvel.
Gözlerine baktınız mı? Yüzüne?
1.84 boy, 83 kg civarı, esmer
kalpte herhangi bir leke yok.
Fakat düzenbaz voltalarınıza rastlanmış, ve foseptik sözlerinize.
Ayaklarında deniz, omuzlarında bir sabinin bacak izleri mevcut.
pusuya düşürmüşsünüz akşam vedalarından sonra
bok yoluna gitmiş dudakla
derkenarı düşmüş
otopsi.

Dolap çevirerek ardı sıra
oyalanmış tarafınızdan.
Askıda ekmek var mı,? demişsiniz fırına.
Cebinde yaralı bir tomar sevda
Yok cevabı alınca,
Narkozlayıp kek hamurunu.
Hedefi saptırmışsın sıcağı sıcağına.
Ne kadar da, şeytanca
İnanmış, inanmaya planlı da
insan sanmış sizi
fakat siz şeytani bir düğün
kurmuşsunuz
altından kaybolmalarınıza
vicdan yapmışsınız sevişirken

Şimdi cevap verin!

Emniyette huzur buldunuz mu?  
Suçu gizlediniz
Oynaş etkinliğinde bulundunuz
orospu çocuğunda olup
maktülde olmayan ne buldunuz?
Bir cevabınız yok mu?
Bir süre donra
evrakta sahtecilikten kapı önüne kondunuz. Aynı sütü bozukluktan
Vampir ısırığı öldürmez dişi yoksa.
Siz protez talebinde bulundunuz.
Peki orada mutlu oldunuz mu?

Susuyorsunuz.
Susayacaksınız halde.
Kanamayacak olması ne gam
ihtiraslarınızın kuş yutan gülüşe artık
Öyle demişti pezevenginiz
kandım dediğinizde orospuca

Boğula, boğula can vereceksiniz.
Sırıtık, maskeli bok çukurunuzda
Oradan şarkı linkleri atın bize
kim olduğunuzu kimseye söylemeyiz.

Götürün şu kaltağı gözümün önünden..
Muzaffer Aug 2019
parfümlü
tanıtımın büyüsüne ilişik
birkaç fotoğraf kafi
fiyat konuşmak için
aşikare
kaça veriyorsun? demek
büyük küstahlık
o nedenle
yol, yordam biliyor
istismara gebe aşk..

şartname
kibar ve
yüzüne bakılır olmalı
hele de
kültür mutfağı..
döktürmeli gözler
söz söze gelince..

aperatif
ve sıcaklar neyse de
bak, bu tatlı
fecii derece önem arzediyor
diz dize gerilince

cüzdan
kalınlığında olmalı
kıkırdak yapı
ki
incir,
çuvalında
fresh’liği muhafaza edebilsin
bünyeye göre birkaç zaman

porsche’*** tabakta
kadın budu köfte kimi
kimi bir simit, çaya tav
kimi,
bütün STK’ları tarar
umurundaymış gibi aşk
kıçını poh pohla dur
7/21 durmadan..

ego’ya bağlanıyor
şüphesiz yollar
hırs ve ihtiras
boklu bir kalemde aranıyor
endorfin çoğu zaman
işbu raddeye gelince
gol değeri kazanmıyor
bacak arası atılan aşk

bir heykeltraş niçin aldatılır
ya da
bir ressam
ya, bir operetse kurban
veya şiir adı altında
mektup yazan

foseptikten farkı yok
sanal kerhanelerin mirim
kaç delikanlı çıkarmış
bir kadını çukurdan..

..

— The End —